Aşk, Lacan’ın teorisinde sıklıkla “eksiklik” ve “tamamlama” arayışı ile ilişkilendirilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, aşkın bizlere gerçekten eksik olduğumuzu düşündüğümüz bir şeyi sunup sunmadığıdır. Lacan’a göre, insan özünde bir eksiklikle doğar ve hayat boyu bu eksikliği tamamlamaya yönelik bir arayış içinde olur. Aşk, bu arayışın bir parçasıdır, ancak bu tamamlanma düşüncesi yanıltıcı olabilir.

Lacan, sevginin ve arzunun, bir nesneyi elde etme isteğiyle şekillendiğini belirtir. Aşk, yalnızca bir “tamamlama” arayışı değil, aynı zamanda varlıklarımızın derinindeki “eksik” olanı daha da belirgin hale getiren bir süreçtir. Kişi, aşk sayesinde kendi eksikliklerini fark eder. Aşk, birinin diğerini “tamamlaması” değil, var olan boşlukları açığa çıkarmasıdır.

Lacan, insanın arzusunun hiçbir zaman tam olarak doyurulamayacağını savunur. Aşk, bu açığı her zaman daha da büyüterek, bireyin daha fazla arzu duymasına yol açar. Yani, aşk, başlangıçta kişinin eksik hissettiği bir şeyi sağlamak gibi görünse de aslında daha fazla arzu uyandırır. Bu, aşkta sürekli bir tatminsizlik ve eksiklik hissinin olacağı anlamına gelir. Kısacası, aşk insanı tamamlamaz; aksine, eksikliklerimizi daha da görünür kılar.

Lacan, insanın arzularını bir “sahip olma” dürtüsüyle şekillendirir. Aşk, bazen kişinin karşısındakine duyduğu sahip olma arzusunun dışa vurumudur. Ancak burada önemli olan, sahip olmanın yalnızca bir arzu nesnesi haline gelmesidir. Karşınızdaki kişi, bir “tamamlama” ya da “sahip olma” arzusunun nesnesi değildir. Gerçek aşk, bu sahip olma arzusunun ötesine geçer ve iki bireyin birbirlerini daha derin bir düzeyde anlamasına olanak tanır.

Lacan’a göre, gerçek aşk eksiklikler üzerine kuruludur. Aşk, kişinin kendi eksikliklerini keşfettiği ve kabul ettiği bir süreçtir. Bu süreçte iki kişi, birbirlerinin eksikliklerini tamamlamak yerine, bu eksikliklerle bir arada var olurlar. Aşk, bir tür yüzleşme ve kabul etmeyi gerektirir; her iki taraf da kendi eksiklikleriyle barış yapar.

Aşk, bir arayıştan çok, varlıklarımızın derinliklerine inme sürecidir. Lacan’a göre, aşk bize eksik olduğumuzu gösterir ve bu eksiklikle nasıl barış yapabileceğimizi öğretir. Gerçek aşk, hiçbir zaman tamamen tamamlanmak değil, her zaman eksik kalmak ve bu eksikliği kabullenmektir.